ANASTASİA İLE BEYAZ GECELER
MOSKOVA’DAN ST. PETERSBURG’A
Peterhof Sarayı, St. Petersburg
Kremlin Bahçesi, Moskova
Kazan Kilisesi, St. Petersburg
Fotoğraflar: Levent Karacaoğlu
14 - 25 Temmuz 2011 Tarihleri arasında eşimle birlikte Rusya’da MS/Anastasia adlı yolcu gemisi ile Moskova'dan St. Petersburg’a kadar devam eden Volga nehrine bağlantılı birçok nehir, göl, kanal ve seviye havuzundan geçerek güzel bir tatil yaptık.
İstanbul Atatürk havalimanından saat 08.35’de havalan THY Uludağ adlı Airbus A320 uçağımız yerel saatle (Saat farkı +1) 12.40’da Moskova Sheremetyevo havalimanına indi. Tura Turizmin 86 kişiden oluşan Türk turist kafilesi olarak, Rusya ile karşılıklı vizenin kaldırılması nedeniyle kısa süren pasaport kontrolünden sonra rahatça bu ülkeye giriş yaptık.
Bizi karşılayan 3 Türk rehberimizin eşliğinde, Rusya’da 12 gün sürecek tatilimizde hem otel kullanacağımız hem de bizi Moskova’dan St. Petersburg’a götürecek olan nehir gemimizin bulunduğu limana hareket ettik.
Moskova
Nehri ana limanda demirli bulunan 260 yolcu kapasiteli ve 4 katlı Anastasia
gemisine girdiğimizde yerel kıyafetler içinde bir Rus kızı bize ekmek ve tuz
ikramında bulundu. Ekmekten bir parça koparıp tuza banarak yedik. Aynı zamanda
bir delikanlı kemanı ile Rus klasiklerinden Kalinkayı seslendiriyordu.
Kamaralarımıza
yerleştikten sonra, gemiyi ve çalışanları tanımak için dışarı çıktık. Gemiye
adını veren Anastasia son Rus çarı 2. Nikolay’ın en küçük kızı. 1918 yılında 3
kız 1 erkek kardeşi, annesi ve babası ile birlikte Ekaterinburg’da Bolşevikler
tarafından kurşuna dizilmiş.
Üç gün Moskova’dayız. Moskova nehrinin içinden
geçtiği şehir Rusya Federasyonun başkenti, nüfusu yaklaşık 11 milyon. Moskova
Rus ulusal kimliğinin içe dönük tarafını yansıtıyor. Burası sadece bir başkent
değil, Rusların yaşamında tarihi, politik, ekonomik, kültürel ve dini merkez.
Kızıl Meydan, Kremlin, görkemli kiliseler ve katedraller, harika müzeler, sanat
galerileri, opera ve bale gösterileri, bulvar ve caddeleri, devasa parkları ile
turistlerin başını döndüren bir şehir.
Novodeviçiy Manastırı Moskova / Nazım Hikmet Mezarı
Moskova
şehir turumuza ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran ve eşi Vera’nın mezarlarının
bulunduğu Novodeviçiy Manastırı ile başlıyoruz. Rüzgâra karşı yürüyen adam
figürlü siyah granit mezar taşının önünde fotoğraf çektiriyoruz. Bugün artık
defin işleminin yapılmadığı bu mezarlıkta Çehov, Gogol, Prokofyev, Gromiko,
Kruşçev, Yeltsin gibi politikacıların ve sanatçıların da mezarları bulunuyor.
18. ve 19.
yüzyıldan kalan yapıların sıralandığı ve sadece yayalara açık Arbat Caddesini
geziyoruz. Adım başı kendi müziğini yapan müzisyenler, müşterilerinin karakalem
resmini yapanlar ve hediyelik eşya satan mağazalar o kadar çok ki insan
hangisine bakacağına şaşırıyor. Öğle yemeğini Arbat’ta bulunan Hard Rock
Cafe’de.
Rusya’da
her yemek mutlaka salata ile başlıyor, salatasını bitirene ana yemek servisi
yapılıyor. Gezi boyunca daha çok hindi, tavuk, balık ikram edildi. Her yemekte
mutlaka tereyağı veriliyor, çorbaları besleyici. Kırmızı pancar, lahana ve
havuç bir şekilde içinde bulunuyor. Örneğin dünyaca ünlü Borç çorbası, ekşi
krema eklenmiş kırmızı pancar, lahana ve sığır eti parçalarından oluşuyor.
Ruslar her mevsim severek dondurma (morozhenoe) tüketiyorlar.
St.
Petersburg’u görmeden Rusya seyahati tamamlanmamıştır derler. Bu söze
katılıyorum ve ekliyorum; Moskova’ya yapılan ziyaretler metro istasyonları
görülmeden bitmemeli. 12 hatlı dünyanın en eski ve büyük metrolarından olan
Moskova metrosu her biri sanat harikası olarak kabul edilen 182 istasyona
sahip. Yoğun saatlerde her 90 saniyede bir trenin geldiği sistemden her gün 9,2
milyon kişi yararlanıyor.
Moskova metrosunda ilginç bir uygulama var, hattın ve
istasyonların isimleri yolculuk sırasında anons ediliyor. Anonsu yapan kişi
erkek ise bindiğiniz trenin yönü Moskova'nın merkezine doğru gidiyor, kadın ise
merkezden dışarı doğru gidiyor anlamı taşıyor.
Pahalı bir şehir sayılan Moskova’da metro ucuz, 28 ruble. (1
Euro=40 ruble, 1USD=28,19 ruble civarında idi.)
Moskova’nın
merkezi Kızıl Meydan. Her yıl 1 Mayıs’ta binlerce kişinin katıldığı geçit
törenin yapıldığı ve televizyonlardan hatırladığım taşlarla kaplı bu meydanının
girişindeyim. Rusya’nın en tanınmış manzarası karşımda; Aziz Vasili Katedrali.
Solumda ünlü devlet mağazası GUM, sağımda kızıl ve siyah renkli Ural
granitlerinden yapılmış Lenin’in mozolesi ile kırmızı tuğlalardan yapılmış
Kremlin bulunuyor.
Kremlin,
bugün hala Rusya devlet başkanı Dmitry Medvedev’in çalışma ofisi olarak
kullandığı yer. Rehberimiz başkanının ofiste olduğunu söylüyor, çünkü Rusya’nın
bayrağı gönderde dalgalanıyor. Medvedev ofisinde çalışırken biz Kremlini
geziyoruz. Tophane, Senato, Yüksek Sovyet Prezidyumu, Kongre Sarayı sonra
katedral meydanına geliyoruz.
12 Havari katedrali, Patrik sarayı, Meryem’in Göğe Çıkış
Katedrali, Başmelek Katedrali. Her milletten binlerce turist 28 hektarlık bu sarayın içinde
meraklı gözlerle dolaşıyor.
En çok ilgi görenlerden biri 200 tonluk dünyanın en büyük
çanı olan Çar Çanı. 1733-1735 yılları arasında dökülen bu çan daha soğumadan
Kremlinde çıkan bir yangını söndürmek isteyen İtfaiyecilerin su tutması üzerine
çatlamış. Kopan 11 tonluk parçanın önünde fotoğraf çektirmek için sıra var.
Diğer ilgi gören ise bugüne kadar üretilmiş en büyük top olan Çar Topu
(1586’da), ancak hiç kullanılmamış, tıpkı Çar Çanı gibi.
Moskova’da
Tarih Müzesi, Puşkin, Çehov, Gorki, Dostoyevski Edebiyat Müzeleri, Serçe
Tepesi, Maksim Gorki parkı ve gösterişli Yelisev Yiyecek Pazarı gezilebilir.
Anastasia 17
Temmuz günü bizi uğurlamak için limana gelen orkestranın çaldığı Katuysha
şarkısı eşliğinde demir aldı. St. Petersburg’a kadar önümüzde 5 gün var.
Sırasıyla; Uglich, Yaroslavl, Goritsy, Kizhi ve Mandrogi’yi göreceğiz. Buraları
nehir veya göl kenarında, Rusya bozkırında yer alan köyler, küçük şehirler.
Uzaktan sanki maket gibi görünen soğan kubbeli kiliseler,
ahşap evler, limanda bizi karşılayan müzisyenler, elde ürettikleri hediyelik
eşyaları satmaya çalışan yaşlı teyzeler, sakin ve sıcacık insanlar.
Moskova St.
Petersburg arasında nehirleri, gölleri kanallarla birbirine bağlamışlar Ruslar.
Çalışmalar Stalin döneminde başlamış. İstanbul’dan yola çıkan bir gemi Don
nehrinden Volga nehrine geçerek diğer nehir göl ve kanalları kullanarak Baltık
kıyısında bulunan St. Petersburg’a kadar gidebilir. Fakat Moskova denizden 162
metre yüksekte bulunduğu için Baltık Denizi kıyısında bulunan St. Petersburg’a
giden yaklaşık 1500 km suyolu üzerinde bulunan 17 seviye havuzundan geçek
zorunda kaldık. Gemimiz 162 metre yüksekten deniz seviyesine indi.
Moskova’dan
kuzeye doğru çıktıkça beyaz geceler daha da belirgin hale geliyor. Geminin
güvertesinde saat 22.00 civarında gazete okumak mümkün, gökyüzü tam karanlık
olmaya yüz tutarken birden sanki güneş yeniden doğmaya başlıyor (Haziran Temmuz
arasında en uzun gündüzler yaşanıyor, 2 hafta hiç güneş batmıyor). O nedenle
beyaz geceler eşittir uykusuz geceler demek daha doğru olacak.
Kizhi Adası, Onega Gölü / Tecelli Kilisesi
Gezimizin sonuna doğru Rusya’nın kuzeyinde gideceğimiz en son nokta Avrupa’nın 2. büyük gölü olan Onega gölünde bulunan Kizhi adası. Ada UNESCO dünya kültür mirası listesinde bulunuyor. Adanın üzerinde bulunan Tecelli Kilisesi tek bir çivi kullanılmadan sadece balta ve testere ile 1714 yılında inşa edilmiş. Temeli taştan yapılan büyük kilise, çam ağacından sekizgen bir formda kurulmuş. Toplam yirmi iki kubbeli olan kilise klasik Rus Ortodoks mimarisini yansıtır. Kubbenin balık pulu gibi görünen tahta kiremitlerinin toplam adedi 60.000 olup aynalı (titreyen) kavak türünden yapılmış.
Onega gölü
Svir nehri ile Avrupa’nın en büyük gölü olan Ladoga gölüne, Ladoga gölü de Neva nehri ile St. Petersburg’un kurulduğu
Baltık Denizi kıyısına bağlı.
Rusya’da suyolları kullanarak yapılan taşımacılık,
balıkçılık ve su sporları o kadar gelişmiş ki hayret etmemek mümkün değil.
Gezimizin
son dört gününü geçireceğimiz Büyük Petro’nun kenti St. Petersburg’a
yaklaştıkça gezimiz bitiyor diye hem hüzünlendim, hem de her görenin
unutamadığı anılarla döndüğü bu kenti görecek olmaktan mutluluk duydum.
Rusya’nın
2. , Avrupa’nın 39. büyük kenti olan St. Petersburg Çar Büyük Petro (Bütün
dünyanın büyük adını verdiği Petro’ya sadece biz deli unvanı vermişiz)
tarafından 16 Mayıs 1703’de kurulmuş. 200 yıl Rus Çarlığı’nın başkentliği yapan
kentin adı; iç savaş sırasında Petrograd, Sovyetler Birliği döneminde Leningrad
olarak anılmış. 1991’de Sovyetlerin dağılması üzerine kentin adı yeniden Sankt
Petersburg olarak değişmiş.
II. Dünya Savaşı sırasında (1941) kent Almanlar tarafından
kuşatılmış, kuşatma 900 gün sürmüş, 1 milyon insan açlık ve salgın
hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiş.
5 milyon
nüfuslu St. Petersburg, Venedik ve Roma gibi şehirler örnek alınarak inşa
edilmiş. Bana biraz da İstanbul’u hatırlattı. Kuzey’in Venedik’i denilen St.
Petersburg Neva nehrinde 42 ada üzerinde kurulmuş. Bu adalar 400 köprü ile
birbirine bağlı.
St.
Petersburg şimdiye kadar gördüğüm gezilmesi en rahat kent. Bir kenti
keşfetmenin en güzel yolu yürüyerek oluyor, yorulduğumuzda metro imdadımıza
yetişti. Şehrin merkezi, kalbi Nevski Prospekt caddesi ve civarı. Cetvelle
çizilmiş gibi 5 km boyunca uzanan bu cadde dünyanın da en büyük caddelerinden
biri. Kiliseler, tarihi yapılar, alışveriş merkezleri, restoranlar, sokak
ressamları ve müzisyenleri sıralanmış.
St.
Petersburg Rusya’nın Avrupa’ya açılan kapısı, kendisi de Avrupalı, moda,
sanayi, kültür ve sanat konusunda Avrupa’nın büyük kentleri ile yarışır.
Moskova ne kadar tutucu ise, St. Petersburg o kadar serbest ve liberal.
Turistik yerlere girişte Türk parası geçerli ve ruble ile değişim yapıyorlar,
hatta Türkçe konuşarak kitap, CD satıyorlar.
St.
Petersburg’da gezimize Vasilyevski adasından başlıyoruz. Eskiden deniz feneri
olarak kullanılan 2 Rotsal Sütun, Donanma Müzesi, ünlü Sibirya mamutunun
sergilendiği Zooloji Müzesi, Rus kimyageri Mendeleyev Müzesi burada ziyaret
edilebilir.
1703
tarihinde Büyük Petro’nun Tavşan Adasında ilk kazmayı vurduğu yerde yapılan
Petro- Pavel Kalesini ve katedrali geziyoruz. Büyük Petro ve pek çok halefinin
mezarı burada.
Zarif saray
Meydanı, meydana hakim Kışlık Saray ve meydanın ortasında Çar Aleksandr’ın
1812’de Napolleon’a karşı kazandığı zaferin anısına dikilen Aleksandr Sütunu.
Belki inanmayacaksınız ama sütun 48 metre yüksekliğinde ve tek parça granit,
tam 700 ton ağırlığında. Esas ilginç olanı zemine tutturulmamış, kendi
ağırlığının desteği ile ayakta duruyor. Donanma Binası, Aziz İshak Katedrali,
Kazan Kilisesi, Tatar Camii diğer ziyaret ettiğimiz yerler. Griboyedov kanalı
üzerinde bulunan Kanı Dökülen Kurtarıcı Kilisesinde restorasyon çalışması
olduğu için dışarıdan bakmakla yetiniyoruz.
Sırada
hepimizin sabırsızlıkla beklediği dünyanın en büyük müzelerinden biri olan
Hermitaj (İnziva) var. Paris’te Louvre, New York’taki Metropolitan müzelerinden
geri kalmayan bu Kışlık Saray genç İtalyan mimar Bartolomeo Rastrelli
tarafından yapılmış.
Hermitaj’da tarihöncesinden 20. yıl sanatına kadar eserleri
görmek mümkün.
Müzede 3 milyon adet parça bulunuyor, her bir parçaya 10
saniye baksanız tamamını görmek için 3,5 yıl süreceği söyleniyor.
Hermitaj’da 120 salonda Raffaello, Leonardo da Vinci,
Michelangelo, El Greco, Velazquez, Matisse, Roden, Van Gogh, Picasso vb. ünlü
sanat ustalarının eserleri sergileniyor.
Ayrıca Anadolu’dan getirilen birçok eşyanın yanında III.
Sultan Selim tarafından 1793 yılında Çariçe Büyük Katerina’ya hediye edilen,
Osmanlı padişahlarının dini merasimlerinde kullandığı ipek nakışla süslenmiş
göz kamaştırıcı otağda dikkati çekiyor.
St.
Petersburg dışında bulunan 2 saray, Çarın Köyündeki Ekaterinburg Sarayı ve
Büyük Petro’nun İsveçlilere karşı kazandığı zaferden sonra yaptırmaya karar
verdiği Peterhof Sarayı. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur altında
gezdiğimiz Peterhof Sarayı dünyanın en görkemli bahçeleri arasında yer alıyor.
Burada 64 çeşme, 37 yaldızlı bronz heykel ve 142 fıskiye bulunuyor. Yağmura
rağmen buradan hiçbirimiz ayrılmak istemedik.
Çok sayıda
arkadaş edindiğimiz, çok keyif aldığımız bu gezi 25 Temmuz günü sona erdi.
St. Petersburg gibi güzel bir kente hiç yakışmayan Pulkova
havalimanından saat 18.50’de havalanan uçağımız saat 21.10 civarında İstanbul
Atatürk havalimanına indi.
Dostlarımızla
vedalaşırken bir başka gezide buluşmak için kararlar aldık.
Temmuz, 2011